Makale Okumaları I
Çam, A. (2016). Sinemasal Mekânlar ve Sinemasal Mekânların Çözümlenmesi. Sinecine, 7(2), 7-37.
Sinemasal mekânlara dair bir sinemasal mekân kuramı ya da sinemada mekânın üretimi ve işlevlerine dair kuram adını alabilecek bir kuram, sinemadaki mekânların nasıl üretildiği/yaratıldığı, örgütlendiği ve işlediği sorunsallarını tartışmaya açmalıdır. Bunun için öncelikle sinemasal anlatının kültür gibi öğelerle etkileşime girdiği ve sinemasal anlatının gelenek, örf ve adetler, din, kültür ve hatta dil ve cinsiyet kimlikleri gibi sınır oluşturan öğeleri aşan bir geçiş meydana getirdir.
Sinemada temsil edilen mekânlar, fizikî gerçekliğe denk düşer biçimde gerçek mekânlar olabileceği gibi, tamamen yönetmenin ya da izleyicinin imgelemiyle gerçeklik kazanan imgesel mekânlar da olabilir. Sinema aslında geçmişi değil de yine sinemayı ve ona ait imgelem havuzunu kaynak almaktadır. Bir sinema setine mekân inşa edilirken tarihî gerçeklerden çok sinemasal gerçekler göz önünde bulundurulur. Mekân öncelikle sinemasal eylemin platformudur; olaylar, olgular ve karakterler mekânda yer alır ve sinemasal eylem sinemasal mekân üzerinde devinir; sinemasal mekân temsil ve gerçeklik bağlamında önemli bir işlev görür; sinemasal eyleme bir platform oluşturmakla kalmaz, etkin bir biçimde anlatıya dâhil olur; sinema ve mekân karşılıklı etkileşim içinde ekonomik, politik, kültürel, toplumsal, ideolojik ve benzeri iktidar ve mücadele ilişkilerinin bir alanı ve aracıdır.
Bozkurt Avcı ve Enderhan Karakoç (2020). Sinematografik Düşüncenin Tarihi. Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 6 (1), Yaz, s.178-190.
Zihnin aktif olduğu düşüncesini kendisine temel alan Arnheim, o dönemde sıkça tartışılan “gerçekliği yeniden üreten film bir sanat olabilir mi?” sorusuna odaklanmaktadır. Filmin sanat olduğunu kanıtlamak için kayda değer bir çaba sarf eden Arnheim, insan gözünün algıladığı gerçeklik ile film sanatının temel niteliklerini karşılaştırma yoluna gider. İnsan gözü ve film aracının kaydettiği görüntülerin birbirinden apayrı olduğunu ortaya koymak için “benzerlik, süreklilik, kapalılık, yakınlık, şekil-zemin ve simetri” olarak sıralanan altı temel Gestalt ilkesinden hareket etmektedir. Arnheim, bu ilkeleri sinemaya “cisimlerin düz bir yüzeye yansıtılması, derinlik hissinin azalması, renklerin yokluğu ve ışıklandırma, zaman ve uzam sürekliliğinin yokluğu, duyuların görülmeyen dünyasının yokluğu” şeklinde dönüştürmektedir. Arnheim, insan gözünün dünyayı algılaması ve sinematografik görüntü arasındaki farktan kaynaklanan bu altı prensipten hareketle filmin gerçekliğin basit bir mekanik yeniden üretimi olduğu iddiasını çürütmeye çalışmaktadır.
Deleuze:. II. Dünya Savaşı öncesinde sinemada hareket-imge hâkim iken; savaştan sonra zaman-imgenin gerçekleşmeye başladığı görülmektedir.
André Bazin ve Siegfried Kracauer sinema ve gerçeklik ilişkisini tartışmışlardır. Bazin, sinemanın gerçeklikle kurduğu ilişkiyi ontolojik bağlamları içerisinde ele alırken; Kracauer sinemanın maddi dünyanın fiziksel gerçekliğini “kaydetme” ve “ifşa etme” işlevleriyle ortaya çıkardığına dikkat çekmiştir. Kracauer’e göre sinema çeşitli özellikleri sayesinde varlığı, “oluş” halinde göstermektedir.
Seçmen, E. A. (2020). Sinematografik Çerçevelemede Simetri ve Perspektif: Wes Anderson filmleri üzerine bir alan araştırması, İNİF E- Dergi, 5(1), 39-54
Çerçeve, kamera vizöründen veya kameranın bağlı olduğu monitörden bakıldığında görülen dikdörtgene verilen isim iken kompozisyon, yönetmenin sinemanın başlıca unsuru olan kamerayla çerçevede neyi, nasıl, nerede göstereceğinin düzenlenmesini sağlayan görsel anlamlar bütünüdür.
Sinema tarihinden günümüze birçok çerçeve oranı standardı geliştirilmiştir. Çerçevenin eninin yüksekliğine oranı, çerçeve oranını oluşturmaktadır. Standartlaştırılan 1.33:1 zamanla yerini wide screen (geniş ekran) olarak bilinen 1.85:1’e bırakmış, ilerleyen yıllarda ise anamorfik sinemaskop olarak adlandırılan daha sinematik olarak tanımlanan 2.35:1 çerçeve oranı ile süreç devam etmiştir.
Sinematografi kavramına dikkat çekmek gerekir. Görsel boyutları oluşturan etmenler görüntüleme, kurgu, ışıklandırma, dekor, mekȃn, makyaj, kostüm, aksesuar; işitsel boyutları oluşturan etmenler ise ses, müzik, miksaj, ses tasarımı gibi etmenlerden oluşmaktadır. Tüm bu elementlerin kendi içindeki tutarlı bir bütünü ortaya kayda değer bir ürün çıkarmaktadır. Tüm bunlardan bir özet çıkarmamız gerekirse sinematografi kavramı, film sanatı içinde yer alan elementlerin tutarlı ve ilişkili bir bütünüdür.
Yorumlar
Yorum Gönder