Makale Okumaları III


Adanır, O . (2015). Sinematografik İmge ve Gerçeklik . Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , 8 (1) , 1-8 

Son yüzyıl içinde yapılan araştırmalar bakış ya da görmenin yalnızca fizyolojik değil aynı zamanda zihinsel bir algılama sürecine boyun eğdiğini göstermiştir. Örneğin, baktığımız fotoğraftaki otuzlu yaşlarda oldukları anlaşılan yan yana duran kadın ve erkek imgesi yalnızca bir imge değil anne ve baba imgesinin çağrıştırdığı tüm duygusal, düşünsel verilerle birlikte algıladığımız bir imgedir. Hiç bilmediğimiz, tanımadığımız nesnelerin, canlıların imgelerine baktığımız zaman bile bu bir bakıma pasif bir bakış değil, sorgulayıcı bir bakış olabilir; başka bir deyişle zihnimiz bakış anında aynı zamanda bu imgelerin hangi duygu ve düşünceleri yansıttığıyla ilgilenebilir. Bir yanıt bulamadığı zaman anında kendisi ilişkili, ilişkisiz yanıtlar üretebilir.

Sinematografik gerçeklik bir kurmacadan ibaret olup, bu kurmacaya görüntüler dışında bir gerçeklik duygusu kazandırmanın yolu diyaloglar/sesler, müzik/melodi, gürültüler/zaman, mekan ve kişilerle ilişkili işitsel unsurlar, kurgu/dilyetisi/görüntülerin sıralanma mantığı ya da biçiminden geçmektedir. Christian Metz bu olayı “gerçeğe benzerlik”, “gerçeklik izlenimi” gibi deyimlerle ifade etmektedir. Jean Mitry, Metz ve daha birçok kuramcıya göre sinema gerçekliği yansıtamaz. Zira sinemanın bir gerçeklikten söz edebilmesi için önce onu yaratması gerekir. Bu bir atmosfer sorunu olup, buna olsa olsa sinematografik gerçeklik evreni denilebilir.

Demirtaş, E., Aldemir, A.,  Serefraz Akyaman, S., (2018).Sinematografik Makine Kent, Yapı Dergisi, (443) ,Prchitect  Ltd, İstanbul

Serim, I.S: Kent; sinema ve mimarlık ilişkisinin ontolojisini ve epistemolojisini oluşturan zaman, mekân ve beden teslisi ile bu kategorilerin doldurduğu, sürekli yeniden-ürettiği ve inşa ettiği alandır. Dolayısıyla kent, gündelik hayatın devingenliği, olaylar, stratejiler ve manevralarla aslında her an yeniden inşa edilen çok parçalı, şişman, devasa bir uzam olarak düşünülebilir.

Pallasmaa mekânsal niteliklerin biçimlenmesinde bir yerin, alanın, durumun, ölçeğin, aydınlatmanın, kaçınılmaz olarak her sinemasal kareye sızdığından bahseder. Böylece mimarlıkta gerçekleşen zamanı yeniden yapılandırma, birleştirme, yeniden düzenleme, hızlandırma, yavaşlatma, duraklatma ve geri çevirme, aynı şekilde sinemasal anlatımın da temelini oluşturur . Sinematografi ve mimarlık arasındaki bu zaman-mekân bağıntısını Certau’nun bahsettiği kaotik bir yapıya sahip gündelik hayat ile ilişkilendirmeyi hedeflemiştir.

Kızıl, G. S. (2016). SANAL GERÇEKLİK VE DİJİTAL SİNEMANIN OLANAKLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME, İNİF E - Dergi, Cilt 1 , Sayı 2 , PP 294 - 309

“Sinema ve gerçek” arasındaki ilişki, genellikle hep tartışılan sorunsallardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle günümüzde hızla gelişim gösteren teknolojik imkânların da etkisiyle adından sıkça söz ettiren dijital çağ, sinemadaki üretim, dağıtım ve gösterim olanaklarını oldukça değiştirmektedir. Dijitalleşme, günümüzün tüm görsel iletişim teknolojilerine hâkim bir sistem olarak yerini almaktadır. Bu sistem, geleneksel medyadan farklı olarak, dijital kodlama sistemi ile temellendirilmiş ve iletişim sürecinin yüksek hızda ve çok katmanlı etkileşimi ile gerçekleşmektedir. Dolayısıyla, görsel bir iletinin sayısal kodlardan oluşması ile meydana gelen bu sistem hareketli görüntü sanatında önemli bir yer tutmaktadır. Dijitalleşme süreci ile birlikte dijital sinema kavramı da gündeme gelmektedir. Özellikle, sinema ve televizyonda üç boyutlu sinema deneyimiyle yeni bir çağ açılmaktadır. Seyircinin daha aktif bir kullanıcı olduğu bu dönemde, sesin ve görüntünün birlikte dijital olarak kodlanabilir olması ve böylelikle dataların daha hızlı ve kolay erişilebilir olması daha çok seyirciye ulaşma imkânı tanımaktadır

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar